22 Haziran, 2009

Küllerden Yarat…



Ne kadar dayanabileceğini hiç düşündün mü? Bütün dünyanın yıkılmasına, sahip olduğun her şeyin yanmasına dayanabilir misin? Ellerinde hiçbir şeyin kalmamasına dayanabilir misin SOLUCAN? Her şeyi sen yakmışken, hayatını kendin yakmışken eğlenceli olmayacak. Ama her şeyi yeniden yaratmak için önce düşüncelerinden, hayatından ve sana zorla öğretilip ezberletilen ve inandırılan şeylerden arınmalısın. Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?[1] Yapabilirsin. Her şey üzerine yıkılırken ve sahip olduğun her şeyin yok oluşunu izlerken kahkaha atabilirsin. Her şeyi zihninde yak. Dışarıdan bakıldığında sadece bakışlarınız değişebilir, başka hiçbir şey değil. Ama içinde… Zihninde ve ruhunda kocaman bir yıkıntı kalacak. Yeni dünyanı inşa edeceğin bomboş bir yıkıntı…Yeni dünyan mükemmele o kadar yakın olacak ki, yaktıklarını geri istemeyeceksin. Ama cesaret gerek. Ve de gözyaşı… Güvendiğin şeylere ilk kıvılcımı çakarken korkarsın belki. Ama alevleri izlerken ve inandığını sandığın şeyleri yok eden alevlerin seni ısıttığını, yaşama isteği kattığını fark ederken geri dönüş olmadığını anlayacaksın. Sonra eskiden düşündüklerinden ve inandıklarından o kadar bunalacaksın ki zaten geri dönmek istemezsin. Biraz süre geçince kendi yarattığın dünyaya aşık olacaksın.Başka hiçbir şeyin değeri kalmayacak. O senin her şeyin olacak; düşüncelerin, sevdiklerin, dostun,ruhun, HER ŞEYİN… O senin yarattığın saf güç olacak; kimsenin seni zorlamadığı, güç aldığın, yaşadığın yer.
Ama her şeyi inşa etmeye başlamadan önce, her şeyi üzerine yığacağın sağlam temeller bulmalısın. Çevrendeki her şeyi izle. Her şeyi… Bekle ve izle. En çok inandığın, güvendiğin, değer verdiğin ve çok iyi bildiğin şeyleri bul ve gerekirse eski dünyanın külleriyle sağlamlaştır bu temelleri. Bırak yeni dünyan kendiliğinden büyüyüp değişsin. Bütün her şeyin o olsun. Ona değer ver. Çünkü o senin tek şansın.

Seçim senin;
istersen hiçbir şeyden vazgeçemeyen bir korkak olabilirsin.
[1] Nietzsche adlı bir filozofun sözü

BALIK

Küçük bir balık vardı, adı İNSAN. Hayat ona o kadar boş geliyor, canı o kadar sıkılıyordu ki… Etrafındaki balıklardan ve içinde yüzdüğü Anlamsızlık ve Korkular Nehri’nden tiksinmeye başlamıştı. Nehrin çok ölümcül, dalgalı bir kısmı vardı. İNSAN’ın sürüsündeki hiçbir balık, hatta bütün nehir sürülerindeki balıkların hiçbiri o akıntının yanına bile gitmezlerdi. Yavru balıklara oraya yaklaşmamaları öğretilir, oradan söz edenler sürüden dışlanırdı. Hatta oranın dünyanın sonu olduğuna inananlar bile vardı.
Birgün İNSAN, DELİLİK isimli tuhaf bir balıkla tanıştı. Bütün sürü DELİLİK’ ten kaçıyor, ona psikopat muamelesi yapıyordu. DELİLİK , İNSAN’a sordu:
-Dünyanın sonu dediğiniz şeyin ötesinde ne var biliyor musun?
­ İNSAN , sürüden dışlanmamak için fısıltıyla, ona ezberletilen yanıtı verdi:
-Hiçbir şey! Orası sondur ve içinden geçen herkes kaybolur.
DELİLİK güldü:
-Asıl içinden geçmeyenler kaybolmuştur, dedi. Onların ruhu, benliği yok olur.Ben oradan geçtim ve sizi de SONSUZLUK, ÖLÜMSÜZLÜK VE MÜKEMMELLİK OKYANUSU ’na götürmeye geldim.
İNSAN ürkmüştü. En yakın arkadaşı SONSUZ UYKU’nun yanına koşmak istedi. Ama arkadaşına bu konuşmayı anlatırsa bir daha asla arkadaş bulamayacağını biliyordu İNSAN. Sonra DELİLİK‘in söylediklerini düşündü.
- Ölümsüzlük ve mükemmellik diye şeyle yoktur! Diye karşı çıktı. Doğru ya, herkes öyle diyordu sürüde.
- Bu, o kelimelerden ne anladığına göre değişir.Ama o harika okyanusu görmek istemez misin İNSAN? diye sordu DELİLİK. İNSAN‘ın gözleri ışıldadı.Asla yapmaması gerektiğini biliyordu, bir daha sürüde kabul görmeyeceğinin farkındaydı ama kendini tutamadı:
-Evet! İ-isterim…
-Ama önce beni kabullenmelisin.
İNSAN, DELİLİK’in içini doldurmasına izin verdi. Tuhaf histi bu. Yaşadığını hissetmek gibi. Delilikle bir oldu sanki.
-İstediğim her şeyi yapmalısın.
-Her şeyi…
-Ve bedeli ödemelisin.. Yüzgeçelerini, pullarını, kuyruğunu kaybetmeli; sonsuza dek değişmelisin.
-Ama onlar olmadan ne yaparım? diye inledi İNSAN.
-Bedel ağırdır.
- Peki… Kabul ediyorum. Ama niye bize oradan geçenlerin öldüğünü söylüyorlar?
- Çünkü ötekiler de onlara öyle söylemiş.Korkuyorlar, İNSAN. Değişmekten, bir şeyleri feda etmekten çok korkuyorlar. Ama senin bu Korkular Zinciri denen yerden geçip okyanusa gitmen için korkmaman gerek. Üzerinden geçeceğin her akıntı senden okyanusta gereksiz –ve aslında burada da gereksiz- olan bir şeyi alıp götürecek. Unutma İNSANcık, en değer verdiğin şeyi bile alabilirler senden.
- Benim adım İNSAN!
-Henüz o ismi hak etmedin, diye sakince karşılık verdi DELİLİK.
İNSAN , kendini DELİLİK ‘e ve onun fısıldadıklarına teslim edip kendini Korkular Zinciri ‘ne bıraktı. Üzerinden geçtiği ilk akıntı “başkalarından üstün görünme isteği”ni aldı İNSAN ‘dan. İkincisi “başkaları yapıyor, onlar gibi olmak ve kabul görmek için ben de aynısını yaparım”ı; üçüncüsü, “övgü isteme”yi sildi zihninden. Sonra “önyargılar” gitti. Ardından ona bütün öğretilenler… Eskiden en çok sevdiği, inandığı şeyleri bile sildi güçlü akıntılar.İnandığı şeylere sadece inanması öğretildiği için inandığını fark etti aniden.
Akıp gidenlerden her biri bir puluydu İNSAN’ın. Akıntılarla bütün pullar yok oldu. “Özentilik” adını verdiği yüzgeci yok olup gitti suda. Sonra ise “ezberlenmiş öğreti ve kalıplar” dediği kuyruğu. Onu amaçsız hale getiren “sürüden biri olmak”, yani öteki yüzgeci de bırakıp gitti İNSAN ‘ı. İNSAN her şeyden kurtulduğunu düşünüyordu ama son bir akıntının da geldiğini gördü. Acaba bu da anılarını mı götürecekti?
Son akıntıyı da aşıp okyanusa -evet; karşısındaki mükemmel, keşfedilmemiş dünya okyanustu işte!- varınca yeni pulları, yüzgeçleri ve hayran kalınacak bir kuyruğu olmuştu. O zaman anladı İNSAN , son akıntı ona yepyeni bir benlik kazandırmıştı. Heyecanla arkasına dönüp sordu hızla uzaklaşmakta olan akıntıya:
- Adın ne senin?
- Ben mi? Düşünmek…
İNSAN gülümsedi.Tabi ya, hiç düşünmeden olur mu?
Hemen kuyruğuna, pullarına isimler bulmaya koyuldu. Kuyruğuna “Asla unutmamak” dedi; eskiden inandığı yozlaşmış şeyleri unutursa ne anlamı kalırdı ki? Bir yüzgecinin adı “Dayanmak” oldu, her acıya, savaşması gereken şeylere dayanması gerektiğini hatırlamak için. Diğer yüzgecin adını “Kendini adamak” koydu; çünkü artık anlamsızca yaşamamak için tek yapması gerekenin bu olduğunu biliyordu.
Birden İNSAN, yolculuğu boyunca DELİLİK ‘in de yanında olduğu fark etti. Ve ona sordu:
- Okyanusun ötesinde ne var?
-Gökyüzü… Ama ancak ölünce gidebilirsin oraya. Çünkü orası TAM İNSAN olacağın yerdir; bütün zaaflarından, aciz vücudundan kurtulur ve bilmediklerini öğrenirsin…
-Bir şey soracağım; neden oknasunu bırakıp nehrimize gelmiştin?
- Bu benim kendimi adadığım şeydi, İNSAN . Herkesin bana kötü davranacağını bile bile, seni amaçsızlığından kurtarmak için geldim. Ve seni hiçbir GERÇEK’i bilmediğin SONSUZ UYKU dan uyandırmak için…
İNSAN gülmeye başladı. Anlamsızlık ve Korkular Nehri’ndeyken inandıklarına, nasıl dışlanmaktan korktuğu için sürüyü takip ettiğine ve mutlu olduğuna inanmasına güldü...
İNSAN kahkaha atarken, eski sürüsündeki balıklar hala kendi korkularının zincirleriyle bağlı, hiçbir şey fark etmeden, amaçsızca gülüyorlardı. Yani, güldüklerini sanıyorlardı…

20 Haziran, 2009

Hiçkimseleriz biz....

Hiç kimseleriz biz…

We are the nobodiesWanna be SomebodiesWe're dead,We know just who we are [1]

Biz hiç kimseleriz/Birileri olmak istiyoruz/Ölüyüz hepimiz/ Sadece kim olduğumuzu biliyoruz

Şimdiye kadar hep "BİRİ" olamaya çalıştın;
Değer verilen BİRİ,
Sevilen BİRİ,
Dışlanmayan BİRİ
Mutlu BİRİ –sanki çok mutluymuşsun gibi-
İçlerinden BİRİ
Yalnız olmayacak kadar dostu - ! - olan BİRİ…..

Ama fark etmediğin bir şey vardı:
Sen herhangi biri değilsin.
Sen herkesin kabul ettiği gibi olmak zorunda değilsin.
Sen sırf onlar seni kabullenip aralarına alsınlar diye onlar gibi davranmaya mecbur değilsin!
Hayır; sen olmak istediğin şey değilsin!
Sen onlar gibi kaybolup gitmişsin.
O kadar kayıpsın ki, ne istediğini bile bilmiyorsun.
Şimdi; önünde iki yol var:
š Onları arkanda bırak. Her şeyi. İnandığın, sevdiğin, değer verdiğin şeyleri (daha doğrusu öyle olduğunu düşündüğün ama öyle olmadığını yakında fark edeceğin şeyleri) , şu mükemmel dostlarını, şimdiye kadar yaptığın her şeyi… Ve kendine dön. Ruhunu keşfet. Esaretinden kurtul. Gerçekten özgür ol; kendin ol ve yaşamayı öğren. Gerçeği öğren; hayat , insanlar ve etrafındaki her şeyin gerçeğini öğren.
š Devam et. Ruhunu hapsetmeye, kendini yavaş yavaş öldürmeye, onların koyduğu kurallarla oyununu oynamaya ve kaybetmeye devam et. Özünü kaybetmeye devam et. Kaybolmaya, minicik, söz dinleyen bir solucan olarak aralarında yaşamaya devam et. Ve kabullenme. Çünkü inanmak istemeyeceksin bunlara. Çünkü bunlardan kokuyorsun. Yalnız kalmaktan korkuyorsun. İnsanların söyleyeceklerinden korkuyorsun.Zavallı küçük SOLUCAN, sen onlardan korkuyorsun. Saklanmaya devam. “Seni senden başka kimse affedemez.”[2]
Kararını ver. Seçimini yap!...








[1] Marilyn Manson’ın The Nobodies şarkısının nakaratı
[2] Manga’nın bir şarkısından.

18 Haziran, 2009

Zaman ÇARKI Genel bilgi




GENEL BİLGİ
Zaman Çarkı, usta fantastik yazarı ROBERT JORDAN’ın (17 Ekim 1948 -16 Eylül 2007) destansı özellikler taşıyan ve toplamda yaklaşık 10.000 sayfalık, 12 kitaptan oluşan (12.si Brandon Sanderson tarafından yazılma aşamasında; Eylül 2009’da 1. cildinin Amerika’da basılması bekleniyor) mükemmel bir kitap serisidir.

Zaman Çarkı bir başka dünyanın döngüsel tarihindeki bir çağı anlatır. İyi ve kötü arasındaki sonu gelmeyen savaş tekrar başlamak üzeredir. Dünyayı ele geçirmeye çalışan Karanlık Varlık (Shai’tan -bizim bildiğimiz şeytan), asırlar süren topyekün bir savaş sonunda Lews Therin Telamon liderliğindeki erkek Aes Sedai‘ler tarafından bir “zindana” hapsedilir ve zindanı mühürlenir. Karanlık Varlık, hapsedilmeden önce, erkek Aes Sedai‘lerin gücünün kaynağı olam saidin’i “lekeler” ve ilerleyen günlerde hepsinin delirmesine ve muhteşem güçleriyle yeryüzünün şeklini değiştirecek ölçüde yıkımlar yapmalarına sebep olur. Asırlar sonra küçük bir köyde, sıradan bir delikanlı olan Rand’ın ve arkadaşlarının hayatı korkunç yaratıkların saldırısı ve onu kurtaran Moraine tarafından sonsuza kadar değişir. Rand, Lews Therin Telamon’un yeniden bedenlenmesidir (Yenidendoğan Ejder) ve Karanlık Varlık serbest kaldığında onunla savaşmaya yazgılıdır.
Seri boyunca Rand’ın çobanlıktan dünyanın kurtarıcısı ve yıkıcısı olan Yenidendoğan Ejder’e dönüşümü ve dünyayı da beraberinde dönüştürmesi anlatılır. Karakterler sayıca kalabalık, detaylı ve kendi içinde bir bütündür. Her birinin zihinlerinden geçenler ve dönüşümleri didik didik edilir. Toplum yaşamı, tarihinden giyim-kuşamına, davranış tarzından mimarisine kadar detaylarıyla tasvir edilir.
Aslında Zaman Çarkı basit fantastik bir kahramanlık öyküsü değildir. Her karakterin zihnine, psikolojisine batıp çıktığınız, hikayede olan her şeyi hissettiğiniz ve hayata, insana dair birçok şey öğrenebildiğiniz mükemmel bir yaratımdır. Çoğu kitaplardaki “mükemmel kahraman”ların aksine Rand’ın dünyayı kurtarmak –ve kehanetlere göre sonra tekrar yıkmak- için ne kadar çabaladığı, karnındaki hiç kapanmayan iki yaraya ve 11. kitapta sağ elini kaybetmesine karşın çektiklerini kimseye belli etmemeye çalışmasını, neredeyse delirmesini, kafasının içindeki delirmiş Lews Therin’le(Rand’ın önceki hayatı) başa çıkışını neredeyse Rand’a acımanıza neden olacak kadar iyi anlatmış Jordan. Ve tabi Yenidendoğan Ejder hakkındaki şiirsel kehanetleri ve Jordan’ın karakterler aracılığıyla söylediği mükemmel sözleri de unutmamak gerek.

Serideki kitaplar:
Başlangıç kitabı: Yeni Bahar (New Spring)
1. Dünyanın Gözü (The Eye of the World)
2. Büyük Av (The Great Hunt)
3. Yeniden Doğan Ejder (The Dragon Reborn)
4. Gölge Yükseliyor (The Shadow Rising)
5. Göğün Ateşleri (The Fires of Heaven)
6. Kaos Lordu (Lord of Chaos)
7. Kılıçtan Taç (A Crown of Swords)
8. Hançer Yolu (The Path of Daggers)
9. Kışın Yüreği (Winter’s Heart)
10. Alacakaranlık Kavşağı (Crossroads of Twilight)
11. Düşler Hançeri (Knife of Dreams)
12. Işığın Anısı (A Memory of Light) -Yazım Aşamasında-