Neredeyse bir ay olmuş...
Yazmamışım hiçbir şey. Nerdeydim, ne yapıyordum; sormayın. Çünkü ben, kendim ne yaptığımı bilmiyorum.
İlk defa istediğim her şeye sahibim. Sonra? Sürekli daha fazlasını istemem maymun iştahlılığımdan değil ki! Şu an öylece durmuş ne saçmalamakta olduğumu anlamaya çalışıyorum. Ama saçmalık olamaz bu! Saçmalıklar bu kadar tutku haline gelmez. Hayır. Bunu düşünmeyeceğim. Düşünmeyeceğim. Bunu düşünmeyeceğim işte! Aklımdan çıkartmanın bir yolu olsaydı...
Ama suç bizim. Ya da benim. Ortada suç yok ki! Sadece... bazen rahatsız hissediyorum. Yanlış bi şey yapar gibi. Amacımı aşmış ve sahip olduğum her şeyi ortaya koymuş durumdayım. Geri dönmem de. Ne zaman sevdiğim birini bırakıp gittim ki? Kafamdaki tek rahatsızlık verici nokta şu: Abartıyor muyuz? Saçmaladık mı? Ona bunu yapma hakkına sahip miyim?
Evet, mutlu olduğunu söylüyor... Ve biz de mutluyuz, evet.
Başka şartlar altında bunları söyleyen birinden tiksinirdim; ama neden onun söylemesinden zevk alıyorum?
Anlayamadığım bu. Beni rahatsız eden bu. Neden kendimi tamamıyla bırakıyorum? Nedenini biliyorum. O da biliyor. Ama fazla mı "hızlı" bu?
Hayır, hayır... Yine kafasından bir sürü saçmalık geçirecek şimdi. Şüpheler... Bunu yapmasından nefret ediyorum; çünkü bu ömrümde uğradığım en büyük hakarettir. Kabul edilemez bir hakaret. Ama bu aşağılamaya bile dayanıyorum; dayanıyorum çünkü...
Çünküsünü o biliyor; bu da bana yeter.
Bu... fazla hayvani sanki.
Mantıklı geliyor. Ama sonra, gündüz aklımdan geçiriyorum ve bana bir rezaletmiş gibi geliyor.
Ama değil.
Beni burda mutlu eden asıl şey; farkında olmasa da çok şey belli etmesi.
İstediği şeyin nedenine inebilmek yetenek ister. Tabi istediğini ona vermek de yetenek gerektirir ama zihninin altında yatanları anlamak kadar değil.
Evet, anlattığı bazı şeylerde devasa bir bağlılık ve sevgi görüyorum. Ve bu benim için çok önemli. Yoksa kalan kısmını bir hayvan da yapabilir; bu kadar basittir bu ve ne ruh, ne de tutku gerektirir.
Hayal etmekten kendimi alamıyorum. Durduramamak. Kelime bu...
Kendimi küçük bir kedi gibi hissediyorum. Okşaması ve sahibim gibi davranması vb. şeyler... Ama aslında asıl ilginç olan, onun kedi gibi hissettiğini söylemesidir. Ama o da farkındadır herhalde; kediler asla emir almaz. İtaat eden; yap, denileni yapan köpeklerdir. Ve burda kendini köpek gibi hisseden biri yok sanıyorum.
Peki niye rahatsız oluyorum? Hayallerimin; hayır, hayallerimizin gerçekleşmemesinden mi? Bazen gerçekten kaba bir ayı gibi davranmasından mı? Toyluğundan mı yoksa?
Aslında toy olmadığını biliyorum; en azından farkındalığa sahip biri. Çoğu saçmalığı sırf o yaratıkları kontrol etmek için yaptığına inanarak bunların büyük kısmını gözardı edebilirim. Ama affedilmesi pek de mümkün olmayan hatalar da vardır.
Bu hatayı, aynı hatayı iki kez yaptı. Üçüncüsünde yapmaması gerektiğini söyledim ona. Ve artık bu aptallığı yapmıyor. Niye mi? Gerçkten söyleyeyim mi? Çünkü düşündüğü kadar "bilgisiz" olmadığımı artık biliyor. Yaptığı hatanın ne olduğunu çözemedi hala, ve ona söyleyecek de değilim. Ki mantık sahibiyse bu hatanın yanından bile geçmeyecektir bir daha. Gerçi aynı hatayı trilyonlarca kez yapsa yine de kızabileceğime inanmıyorum artık.
Aslında, ilk defa deneyimlerimi ve kalıplarımı aşan bir insanla karşı karşıyayım. Bu, bir nevi savaş demektir. Zevkli bir savaş tabi, yazmak için gerekli olan savaş gibi. Ama asıl sorun da şu ki; ilk defa silahıma elimi sürmüyorum. Ve anladığım kadarıyla o da yapmıyor bunu. O zaman tutku nerden geliyor? Savaş yoksa, kılıç yoksa bu istek nerden çıkıyor ortaya?
İşte, onu sevdiğimi burdan anlıyorum...
Üzgünüm, bu aralar bir şey yazamadım pek. Üstümden bir kamyon geçti de...
Yazmamışım hiçbir şey. Nerdeydim, ne yapıyordum; sormayın. Çünkü ben, kendim ne yaptığımı bilmiyorum.
İlk defa istediğim her şeye sahibim. Sonra? Sürekli daha fazlasını istemem maymun iştahlılığımdan değil ki! Şu an öylece durmuş ne saçmalamakta olduğumu anlamaya çalışıyorum. Ama saçmalık olamaz bu! Saçmalıklar bu kadar tutku haline gelmez. Hayır. Bunu düşünmeyeceğim. Düşünmeyeceğim. Bunu düşünmeyeceğim işte! Aklımdan çıkartmanın bir yolu olsaydı...
Ama suç bizim. Ya da benim. Ortada suç yok ki! Sadece... bazen rahatsız hissediyorum. Yanlış bi şey yapar gibi. Amacımı aşmış ve sahip olduğum her şeyi ortaya koymuş durumdayım. Geri dönmem de. Ne zaman sevdiğim birini bırakıp gittim ki? Kafamdaki tek rahatsızlık verici nokta şu: Abartıyor muyuz? Saçmaladık mı? Ona bunu yapma hakkına sahip miyim?
Evet, mutlu olduğunu söylüyor... Ve biz de mutluyuz, evet.
Başka şartlar altında bunları söyleyen birinden tiksinirdim; ama neden onun söylemesinden zevk alıyorum?
Anlayamadığım bu. Beni rahatsız eden bu. Neden kendimi tamamıyla bırakıyorum? Nedenini biliyorum. O da biliyor. Ama fazla mı "hızlı" bu?
Hayır, hayır... Yine kafasından bir sürü saçmalık geçirecek şimdi. Şüpheler... Bunu yapmasından nefret ediyorum; çünkü bu ömrümde uğradığım en büyük hakarettir. Kabul edilemez bir hakaret. Ama bu aşağılamaya bile dayanıyorum; dayanıyorum çünkü...
Çünküsünü o biliyor; bu da bana yeter.
Bu... fazla hayvani sanki.
Mantıklı geliyor. Ama sonra, gündüz aklımdan geçiriyorum ve bana bir rezaletmiş gibi geliyor.
Ama değil.
Beni burda mutlu eden asıl şey; farkında olmasa da çok şey belli etmesi.
İstediği şeyin nedenine inebilmek yetenek ister. Tabi istediğini ona vermek de yetenek gerektirir ama zihninin altında yatanları anlamak kadar değil.
Evet, anlattığı bazı şeylerde devasa bir bağlılık ve sevgi görüyorum. Ve bu benim için çok önemli. Yoksa kalan kısmını bir hayvan da yapabilir; bu kadar basittir bu ve ne ruh, ne de tutku gerektirir.
Hayal etmekten kendimi alamıyorum. Durduramamak. Kelime bu...
Kendimi küçük bir kedi gibi hissediyorum. Okşaması ve sahibim gibi davranması vb. şeyler... Ama aslında asıl ilginç olan, onun kedi gibi hissettiğini söylemesidir. Ama o da farkındadır herhalde; kediler asla emir almaz. İtaat eden; yap, denileni yapan köpeklerdir. Ve burda kendini köpek gibi hisseden biri yok sanıyorum.
Peki niye rahatsız oluyorum? Hayallerimin; hayır, hayallerimizin gerçekleşmemesinden mi? Bazen gerçekten kaba bir ayı gibi davranmasından mı? Toyluğundan mı yoksa?
Aslında toy olmadığını biliyorum; en azından farkındalığa sahip biri. Çoğu saçmalığı sırf o yaratıkları kontrol etmek için yaptığına inanarak bunların büyük kısmını gözardı edebilirim. Ama affedilmesi pek de mümkün olmayan hatalar da vardır.
Bu hatayı, aynı hatayı iki kez yaptı. Üçüncüsünde yapmaması gerektiğini söyledim ona. Ve artık bu aptallığı yapmıyor. Niye mi? Gerçkten söyleyeyim mi? Çünkü düşündüğü kadar "bilgisiz" olmadığımı artık biliyor. Yaptığı hatanın ne olduğunu çözemedi hala, ve ona söyleyecek de değilim. Ki mantık sahibiyse bu hatanın yanından bile geçmeyecektir bir daha. Gerçi aynı hatayı trilyonlarca kez yapsa yine de kızabileceğime inanmıyorum artık.
Aslında, ilk defa deneyimlerimi ve kalıplarımı aşan bir insanla karşı karşıyayım. Bu, bir nevi savaş demektir. Zevkli bir savaş tabi, yazmak için gerekli olan savaş gibi. Ama asıl sorun da şu ki; ilk defa silahıma elimi sürmüyorum. Ve anladığım kadarıyla o da yapmıyor bunu. O zaman tutku nerden geliyor? Savaş yoksa, kılıç yoksa bu istek nerden çıkıyor ortaya?
İşte, onu sevdiğimi burdan anlıyorum...
Üzgünüm, bu aralar bir şey yazamadım pek. Üstümden bir kamyon geçti de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen blog veya yazı hakkında yorum yapın. Önerileriniz daha iyisine giden bir yol olacak...