Küçük kız duvara yaslandı. Elinde yırtık elbiseli,kırık, eskimiş oyuncak bebeği. Yüzünde intihar etmeye giden güçsüz bir ruhun asil ifadesi. Karanlık sokakta tek başına küçük kız. Elleri duvarı okşaya okşaya yıpranmış, çıplak ayaklarında yaralar. Küçük kız bilir burasının aslında bir sokak olmadığını. Duvarın etrafında sadece hiçlik vardır, karanlık bir hiçlik. Ağlamaz küçük kız, ağlamaya takati kalmış mıdır ki?
Bebeğine baktı: Düşmüş gözüne, boyası akmış, kenarından çenesine kırmızı bir çizgi oluşturmuş dudağına. Kız birden gülmeye başladı. Kahkahalar hıçkırıklara dönüştü, duvarı yumrukladı küçük kız. Öteki elindeki bebek gevşekçe sarkmış; hıçkırıklar, yumruklarla sallanıyor. Birden umursamazca yere çöküyor kız. Yıkık dünyasını mı düşünüyor? O duvardan başka bir dünyası olmuş mudur küçük kızın? Bilmiyorum. O da bilmiyor aslında. Zaman yok onun için. Ne saçma şeydir zamanı ölçmeye çalışmak!
Kız öylece duruyordu. Uyuşmuş... Öylece kalakalmış. Biraz ötesinde bebeği. Fırlatmış onu.
Duvar orada bitiyor mu? Hiç sonuna kadar gidebilmiş mi küçük kız? Sorular, sorular! Ne önemi var ki küçük kız için? Acısını hafifletir mi sorularımız? Burada onun hakkında konuşmamız, küçük kızın şişmiş gözlerine pırıltılar saçar mı? Duvar yıkılır mı sorularımızla?
Küçük kız hep orada kalacak. Oyuncak bebeğiyle duvarın önünde.
Duvarın ötesini göremeyenlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen blog veya yazı hakkında yorum yapın. Önerileriniz daha iyisine giden bir yol olacak...