Çırpınıyorum, çırpınıyorum... Boğulmamak için belki. Belki de boğulanları kurtarmak için. Veya boğmak için hepsini. Bilmiyorum... Hiçbir şey bilmiyorum!.. Anlamıyorum gördüklerimi. Hiçbir şey duymadan, körleşmiş gözlerle görülenler... Bir kabusun içinde yaşamak gibi. Hayır, kabusun ta kendisi olmak gibi...
Bir yanda sizi emmek isteyen ruh hastası sülükler, öte yanda savaşmanız gereken yüzlerce kılıç. Önünüzde karanlık, arkanızda güvensizlik. Ve uzak bir geçmişte, bir rüyanın unutulmaya yüz tutmuş parçaları kadar silik mutlu günlerde, umut...
Evet, yalancıyım ben, gelmiş geçmiş en büyük, en aşağılık yalancı. Ruhuma yalanlar fısıldıyorum. Kendi kendimi zehirlemek için belki de... Bırak zehir olsun, panzehri bulmak için yaşayayım biraz. Kurtuluşu bulmak için acı çekmek...
Evet, acı... Ah, kanın o ekşimsi kokusu... Çığlıklar... En sevdiğim sessiz çığlıklardır; en çok acıyı onlar verir çünkü. Hayır, hayır; zırvalıyorum! Kaybettim kendimi, kalmadı gücüm, ne takatim var ne hırsım...
Bu kadar aşağılanmak! Hem de hiçbir şey bilmeyen aptal küçük solucanlar... Hayır; tanrı affetsin onları... O köpekler affedilmeyi hak etmezler!
Affedilmeyi hak etmeyenler için acı çekmek... Ne kadar da aptalım ben! Bir de yüzüme bakıp gülüyorlar! Ben gülmeliyim onlara, ben... Tanrım ne egoistlik! Bunu onlar söylüyor, ben değil.
Bir de şu fısıltı... O lanet fısıltı hayatta tutuyor beni. Ne mi fısıldıyor? Ah bir bilsem... Bir anlasam ne dediğini.
Kahkahalar, kahkahalar... Sanırım deliriyorum. Zoruma mı gidiyor? Bilmem.
Uğuldayıp duruyor kafam. Başım ağrıyor. Yorgunum. Acılara aşık olmaktan, insanlarla savaşmaktan yorgunum. Hepsi bu kadar...
Bir yanda sizi emmek isteyen ruh hastası sülükler, öte yanda savaşmanız gereken yüzlerce kılıç. Önünüzde karanlık, arkanızda güvensizlik. Ve uzak bir geçmişte, bir rüyanın unutulmaya yüz tutmuş parçaları kadar silik mutlu günlerde, umut...
Evet, yalancıyım ben, gelmiş geçmiş en büyük, en aşağılık yalancı. Ruhuma yalanlar fısıldıyorum. Kendi kendimi zehirlemek için belki de... Bırak zehir olsun, panzehri bulmak için yaşayayım biraz. Kurtuluşu bulmak için acı çekmek...
Evet, acı... Ah, kanın o ekşimsi kokusu... Çığlıklar... En sevdiğim sessiz çığlıklardır; en çok acıyı onlar verir çünkü. Hayır, hayır; zırvalıyorum! Kaybettim kendimi, kalmadı gücüm, ne takatim var ne hırsım...
Bu kadar aşağılanmak! Hem de hiçbir şey bilmeyen aptal küçük solucanlar... Hayır; tanrı affetsin onları... O köpekler affedilmeyi hak etmezler!
Affedilmeyi hak etmeyenler için acı çekmek... Ne kadar da aptalım ben! Bir de yüzüme bakıp gülüyorlar! Ben gülmeliyim onlara, ben... Tanrım ne egoistlik! Bunu onlar söylüyor, ben değil.
Bir de şu fısıltı... O lanet fısıltı hayatta tutuyor beni. Ne mi fısıldıyor? Ah bir bilsem... Bir anlasam ne dediğini.
Kahkahalar, kahkahalar... Sanırım deliriyorum. Zoruma mı gidiyor? Bilmem.
Uğuldayıp duruyor kafam. Başım ağrıyor. Yorgunum. Acılara aşık olmaktan, insanlarla savaşmaktan yorgunum. Hepsi bu kadar...
[1] Dixi: Latince “hepsi bu kadar”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen blog veya yazı hakkında yorum yapın. Önerileriniz daha iyisine giden bir yol olacak...