11 Şubat, 2011

Gecenin bir vakti bir yazı...

Gecenin bu saatinde... Aslında istesem bunu birilerinin üstüne yıkabilirim... Ama ne gereği var ki yalan söylemenin?

Her önüne gelen de bana yalan söylüyor, nedense... Ya da galiba benim kuruntum bunlar.

Karanlıktı. Motor susmuştu. Hareket etmiyorduk ve herkes uyuyordu...

Nedense bana yalan söylüyorlar. Kandırılmam kolay olduğu için mi?

Umrunda olup olmadığını sordum ve hayır, dedi.


Acaba hemencecik kendimi bıraktığım için mi?

O anı hatırlıyorum.

Acaba okuduğunda anlar mısın? Bu arada,  bu hiçbir şey. Bir de öykü yazıyorum...


Bazı anlar, dünya üzerinde sadece siz ve o yaşıyor hissine kapılırsınız...

Zeki adamları daima sevmişimdir...

Kim bilirdi ki orada, IQ'muzun kaç olduğunu...
Makarna canavarıyla kim ilgilenirdi?
Aşırı feministliğin aşırı kadın-erkek ayrımı yarattığına, dolayısıyla feminizme kökten aykırı olduğuna karar verdiğimizde orada kim vardı ki?

Sanırım birileri vardı...
Silüetler ve sesler hatırlıyorum.  Ama söyle, yalnız değil miydik?


Bunların hepsi yalan olabilir.

"Son iki saattir böyleyim."
Rekorum 30 dakika.

Ama onun yıllarını senin saniyelerine değişir miydim? Hayır.


Hani bir şarkı vardı... Pinhani...
    Yalandan da olsa... ne güzel güldün o akşam... bana..
Ne güzel güldün o akşam...

Akşam değildi aslında, geceydi; biliyoruz bunu.

Bunların TÜMÜ yalan olabilir!

To prasino kaskol su, maresi poli!

Prasino kaskol... Yeşil atkını özlüyorum en çok. Yeşil. Sıcak...

Sence kim anlıyor?

Tüm bunlar delilikti...
Zaten bu yüzden bu kadar güzel değil miydi?


Sen elindeki kartları beyaz çarşafın üstüne koyup zevkle "21!" derken ben oradaydım. Ve bir yerde bulunmaktan o kadar mutluluğu kimse duymaz... Kaskol!


Seni sık düşünüyorum. Anları kafamda sarıp bir kez daha izliyorum.


Artık oyun değildi ki...
Blackjack veya pişti değildi; ve ben elimde 21 olsa bile sevinemiyordum...
Eksikti çünkü. Eksikti, çünkü ben kazancı seninle paylaşmak istiyordum.



Ben kolay etkilenmem.
   Sende bir şey vardı.



Sesin.
İlgilendiğin şeyler.
Benimle konuşmaya cesaret etmen.

İki saat...


Zehir ettiler, değil mi?



"Benim gibi sorumsuz bir adamın çocuğu olmamalı." derken ne kastettiğini anladım.


Clockwork'üm benim...
Prasino kaskol'um...

Heeeeey! Dur be ne yapıyorum ben!
Hale bak. Görsen ne gülersin...

Gül ama.
Hani uyanmıştık ya... Herkes uyuyordu hani...

O sabahki gibi.

Gülümse ve bana "Oteller daha seksi olur." de. (Bu cümle uyku sersemliğiyle söylenmiş, bozuk bir cümle gibi gelebilir; ama kesinlikle değil - konuşmanın geri kalanı gayet açık ve ayıktı.)


O basınç...


Kaşlarını çatsan bile üzülmeyeceğim!

Yalan.



To prasino kaskol su...
    ... maresi poli.




Birinci resim: Rebecca Sinz
İkinci resim: Victoria Frances
Üçüncü resim: Scarlet Gothica

.

1 yorum:

  1. biçimsel olarak korkunç bir yazı, biliyorum.
    ve içeriği de beş para etmez

    ama o yeşil atkı :)
    işte onun anısına bir şeyler yazmk lazmdı...

    YanıtlaSil

Lütfen blog veya yazı hakkında yorum yapın. Önerileriniz daha iyisine giden bir yol olacak...