03 Eylül, 2009

"ateşten ruh, taştan yürek.."




"There can be no health in us, nor any good thing grow, for the land is one with the Dragon Reborn, and he one with the land. Soul of fire, heart of stone, in pride he conquers, forcing the proud to yield. He calls upon the mountains to kneel, and the seas to give way, and the very skies to bow. Pray that the heart of stone remembers tears, and the soul of fire, love."

- From a much-disputed translation of The Prophecies of the Dragon
by the poet Kyera Termendal, of Shiota,
believed to have been published between FY 700 and FY 800.

Bizim için sağlık yok, yetiştirecek iyi bir şey de, çünkü toprak Yeniden Doğan Ejder’le birdir, ve o toprakla, ateşten ruh, taştan yürek, gururla fethediyor, kibirli olana boyun eğdiriyor, dağlara diz çöktürüyor, önünde denizler çekiliyor, gökler selam duruyor, dua et ki taştan yürek gözyaşlarını, ateşten ruh sevgiyi hatırlasın.

Çok tartışılmış bir Ejder kehanetleri çevirisinden
Çeviren şair Shiotali Kyera Termendal
ÖY 700-800 tarihleri arasında yayınladığına inanılmaktadır.


EJDER KEHANETLERİ'NDEN


ZAMAN ÇARKI;
ROBERT JORDAN

02 Eylül, 2009

"Işık bizi ondan korusun"

  • "Twice dawns the day when his blood is shed.
    Once for mourning, once for birth.
    Red on black, the Dragon's blood stains the rock of Shayol Ghul.
    In the Pit of Doom shall his blood free men from the Shadow."

    Kanın döküldüğü gün, şafak iki kez söker.
    Biri için, biri doğum için.
    Siyah üzerine kızıl, Ejder’in kanı boyar Shayol Ghul’ün kayasını.
    Kıyamet Kuyusu’nda kanı insanları kurtaracak gölgenin esaretinden.

  • "The Shadow shall rise across the world, and darken every land, even to the smallest corner, and there shall be neither Light nor safety. And he who shall be born of the Dawn, born of the Maiden, according to Prophecy, he shall stretch forth his hands to catch the Shadow, and the world shall scream in the pain of salvation. All Glory be to the Creator, and to the Light, and to he who shall be born again. May the Light save us from him."

    Gölge tün dünyada yükselecek ve her ülkeyi, en ufak köşesine dek karartacak, ve geride ne ışık, ne güvenlik kalacak. Ve Kehanet’e göre Şafak’tan olan, Kız’dan doğan Gölge’yi yakalamak için ellerini uzatacak ve dünya, kurtuluşun acısı ile feryat edecek. Tüm övgüler Yaratıcı’ya Işık’a ve tekrar doğacak olana olsun. Işık bizi ondan korusun.

    Kreathon Döngüsü Üzerine Yorumlar’dan
    Seretine dar Shamelle Motara
    Jaramide Yüksek Kraliçesi Comaelle’in Danışman-Kardeşi
    (325 KS civarında, Üçüncü Çağ)

EJDER KEHANETLERİN'NDEN...
ZAMAN ÇARKI;
ROBERT JORDAN

01 Eylül, 2009

“Kurtuluşunuz İçin Ağlayın”

16 Eylül Robert Jordan'ın ölüm yıldönümü olduğu için bütün Eylül ayını ona ve onun yazdıklarına ayırmaya karar verdim.

İşe en sevdiğim Ejder Kehanetiyle başlıyorum. Önce orjinali ve altta Türkçe çevirisiyle...


"And it shall come to pass that what men made shall be shattered, and the Shadow shall lie across the Pattern of the Age, and the Dark One shall once more lay his hand upon the world of man. Women shall weep and men quail as the nations of the earth are rent like rotting cloth. Neither shall anything stand nor abide...
Yet one shall be born to face the Shadow, born once more as he was born before and shall be born again, time without end. The Dragon shall be Reborn, and there shall be wailing and gnashing of teeth at his rebirth. In sackcloth and ashes shall he clothe the people, and he shall break the world again by his coming, tearing apart all ties that bind. Like the unfettered dawn shall he blind us, and burn us, yet shall the Dragon Reborn confront the Shadow at the Last Battle, and his blood shall give us the Light. Let tears flow, O ye people of the world. Weep for your salvation."

“Ve gün gelecek, insanların yaptıkları yıkılacak ve Çağların Deseni’ne Gölge düşecek ve Karanlık Varlık, elini bir kez daha insanların dünyasına koyacak. Yeryüzünün ulusları, eskimiş kumaşlar gibi yırtılıp parçalanırken, kadınlar ağlayacak ve erkekler haykıracak. Hiç kimse ve hiçbir şey ayakta kalmayacak.
Fakat gölge’nin yüzüne daha önce yeniden doğmuş olan ve sonsuza dek defalarca doğacak olan biri doğacak. Ejder yeniden doğacak ve yeniden doğuşunda haykırışlar ve diş gıcırtıları duyulacak. Ejder insanları kefen ve küllerle giydirecek ve tüm bağları kopartarak dünyayı yeniden kuracak.
Hepimizi şafak gibi körleştirip doğuracak ve Yenidendoğan Ejder, Son Savaş’ta Gölge ile yüzleşecek ve kanı bize hayat verecek. Bırakın aksın gözyaşları , ey dünyanın halkları, Kurtuluşunuz için ağlayın.


Karaethon Döngüsü’den
Ejderin Kehanetleri"

Zaman Çarkı Serisi;
Kitap II – Büyük Av;
ROBERT JORDAN

20 Ağustos, 2009

Trajedi Tiyatrosu

‘Life is the theatre of tragedy’ [1]
Gerçekten de hayat bir trajedi tiyatrosu. Çoğu insan bunu bir komedi zannediyor. Ne kadar yanlış! Sonra da bunu koyun sürüsüne ezberletir gibi çocuklara öğretiyorlar.
İnsanların sürekli birbirlerini –ruhen ve bedenen- öldürdükleri bir dünyada “Don’t worry, be happy” ve “smile!” yazılı tişörtlerini giyip, geçen hafta izledikleri sitcomun rezil espirilerini anlatıp gülüyorlar. Söyleyecek şey bulamıyorum!

Hadi bunları bir kenara bırakalım şimdilik. Peki ya “Hayat iyiliklerle doludur.” , “ Hayata pozitif bakalım.” , “Sabah kalkınca aynaya bakıp ‘Ne güzel bir gün, ne güzel bir sabah, ne güzel bir yaşam....’ diyelim” ..... zırvalıkları nedir? Üzgünüm, şu “pembe-gözlüklü-yapmacık”ların acıdığı Afrika’daki aç çocuğun “Ne güzel bir hayat!” diyeceği bir aynası olsaydı açlıktan ölüyor olmazdı zaten.
Diyecek bir şeyim yok!

Sonra da birkaç “psikolog” televizyona çıkıp koyun sürüsüne şunları ezberletiyor:
“Hayat herkes için eşit ve güzeldir.”
“Hayatınıza pozitif bakarsanız her şey yoluna girer.”
Buna sadece ‘kör köstebekler’[2], gökyüzünü hiç görmemiş solucanlar inanır. Ve nedense gereğinden çok daha fazla insan aynen böyle. Karamsar olun demiyorum, şu iğrenç pembe gözlüklerinizi çıkarın yeter.
Söylemek istediğim tek şey bu!

Televizyonlar, şu sürekli gülümseyen insanlar, robotumsu, kör bilinçsiz olanlar, hayatlarının tozpembe olduğunu sananlar... hepsi, hepsi bir komedi oynuyorlar! Ve ne yazık ki çoğunuz bu komedinin, bu kokuşmuş, pisliğe batmış komedinin gerçek olduğuna inanıyorsunuz! OYSA İNSANLIĞIN TRAJEDİSİDİR BU.

Durmayın, devam edin gerçek sandığınız yapmacık sırıtmalarınıza, mutluluklarınıza.
Hadi ezberletilen sloganlarınızı tekrar edin koyunlar:
“Don’t worry, be happy!”
“Hayat eşit ve güzeldir!”
Daha yüksek! Duymak istiyorum ruhlarınızı öldüren bu rezil sloganları. Çürümüş sloganlarınızı tekrar söyle koyun sürüsü! Ben karşınızda olacağım ve içinizden biri duyar da anlar diye haykırıp duracağım: “Hayat trajedinin tiyatrosudur.” Beni ezip geçecek olsanız bile yine de insanlığın trajedisini haykıracağım...
[1] Dying, I Only Fell Apathy (Theatre of Tragedy)’den
[2] Dostoyevski; Karamazov Kardeşler’den

18 Ağustos, 2009

Denizin Sessizliği


Pek çok insan denizin bir sesi olduğuna inanır. İnsanı alıp başka dünyalara götüren büyülü dalga seslerinden bahsederler, denizin dinlendirici uğultusundan… Ama bizi derinden etkileyen duyduklarımız değil, duymadıklarımızdır. Kıyıya çarpan dalgaların sesi değil, zihnimizin görünmez duvarlarına çarpan düşüncelerin sesidir denizin sesi. Denizin sesi, zihnimizdeki sessiz bir çığlıktır.

Hiç akşam üstü, deniz kıyısındaki bir tepeye oturup kararan havaya, batan güneşe aldırmadan denizi izlediniz mi? Daha sonra karanlık yas giysileri içinde zarifçe dalgalanan denizin üzerinden dünyaya göz kırpan yıldızları… Gecenin sessizliği içinde, sadece kıyıya değil, beyninizin derinliklerine de vuran dalgaları gözünüz dalarak izlediniz mi hiç? Denizin sesini duydunuz mu?

Yanıtınız evetse tekrar düşünün. Dalgaları gerçekten dinlediniz mi? Hayır; dalgaların kıyıyı temizlemesi gibi bu mükemmel manzara ruhunuzu temizlerken, dalga sesini duyamayacak kadar düşünceleriniz ve anılarınızla boğulmuş, benliğinizdeki boşlukla adeta uyuşmuş bir şekilde, öylece oturmaktı yaptığınız. Kendi kendinizi suçladığınız yarım kalmış anıların içinde uyuşmuş, oturup kalmıştınız…

Denizin sesi diye dinlediğiniz sesin, pişmanlıklarınızın ve keşkelerinizin sessiz bir çığlığı olduğunu anlayamayacak kadar dalgın, bütün yılların yorgunluğunu belki de ilk defa hissederek ve dünya sizde haykırma isteği uyandırmayacak kadar amaçsız geldiğinden sessiz bir çığlık atarak, göz yaşlarınızın farkında olmadan , bir oyuncak bebek gibi öylece yığılmış, denizi izliyordunuz. Zihninize vuran dalgalara ağlıyordunuz. Ağlayarak denizin sessizliğini dinliyordunuz…