Bazen anlamsız geliyor her şey… Bir amaç yokmuş gibi. Sadece boşluk. Ve nefret… Bu kadar boş oldukları için nefret ediyorsun insanlardan. Ne kadar anlamsız… Boşu boşuna yaşayışlar.
Kendilerini nasıl da avutup oyalıyorlar, kendi ürettikleri dertlerle. Bazıları ağlıyor, sanki gerçekten acı çekebiliyorlarmış gibi! Ve buna inanıyorlar, en kötüsü de bu. Kendi kendilerine kanunlar yazıp, onların dışına çıkanları duvarların arasına kapatıyor, sonra buna da adalet diyorlar. Sanki buna, insanları yargılamaya hakları var!
Ne kadar boş… Uğruna yaşadıkları hiçbir şey yok çoğunun. Doğru ya, kendilerine ezberletilenlerden başka şeye inanmaz onlar. Ama hayır… Suçlu benim! Konuşup duruyorum, savunuyorum ya bir şeyleri, adı “piskopat”a çıkan benim. Ne önemi var… Ölürsem savaşım için ölürüm. Saçmalıklarının bir nedeni olsa keşke, sadece onların kurallarına, o iğrenç ezberlerine uymadığım için bütün bunlar. O “ben çok farklıyım.” , “ben kuralları bozarım” diyenlerin hepsi daha da saldırıyorlar bana. Oysa kendi “farklılıklar”ını ilan ettikleri sözcükler bile kalıplaşmış artık.
Ama yok; sakın yüzlerine karşı söylemeyin bunu, ağlayıverir zavallıcıklar! Göz yaşları ne kadar değerlidir onlar için? Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Tek istediğim bu boşluktan kurtulmaları. Çünkü onları seviyorum. Çünkü onlardan nefret ediyorum. Dostoyevski Karamazov Kardeşler’de şöyle yazar:
‘KİŞİLERDEN NEFRET ETTİĞİM ÖLÇÜDE İNSANLIĞA OLAN SEVGİM ARTIYOR.’Ben de insanlardan tiksiniyorum…
Bence bu yazıyı bir kez daha okuyun...Hatta tamamen inanıncaya kadar kaç defa gerekiyorsa o kadar okuyun...
YanıtlaSil